alewcanın sitesine hoşgeldiniz
  güzel yazılar
 

GÖZLERDEKİ PIRILTI

Hani öyle an olur ki, insanın ruh haletini gözlerine bir bakışta anlarsınız. Umutsuzluğunu, sıkıntısını, mutluluğunu, ... Gözlerini yere diktiği ve yüzü asıldığı an anlarsınız ki karşınızdaki hayal alemine dalmış başından geçen veya geçecek olan olayı düşünüyordur. Küçük bir mutluluğun verdiği pırıltı hemen okunuverir gözlerden. Gözler bu yönüyle ruhun tercümanıdır veya dışarıya yansıyan aynasıdır. 

Bazen yalvaran bir gözün sizi ne kadar etkilediğini bir düşünün. Veya ısrarla sizden bir şeyler bekleyen bir göz. Sanki hadi niye bekliyorsun dercesine hiç kırpmadan bize dikilen o iki göz. Gözyaşı pınarlarıyla çağlayan iki göz bazen olur sevinç kahkahalarıyla sel olup akar. Hatta bir insanın zeki mi yoksa aptal mı olduğunu gözüne bir bakışta anlarsınız. Hani derler ya: "Ben adamı gözünden anlarım" diye. Boş laf değil doğrusu. 

Hatta bilim adamları oturup gözler üzerinde deney yapmışlar ve gözlerin aynı durumlarda aynı yöne doğru kaydığını tespit etmişler. Mesela eski bir olayı hatırlamak istediğimizde gözler sağ üst köşeye kayıverir, bir matematik problemini düşünürken ise sol tarafa... Yani siz bir insanın gözlerinden onun yalan mı, doğru mu söylediğini; söylediklerinde samimi olup olmadığını anlayabilirsiniz. Sevgi dolu bir gözden boşalan muhabbeti kim fark etmez ki. Veya ilk görüşte karşısındakini şöyle baştan aşağıya süzen gözlerin hareketini. Utançla, bakışlar kendine doğrultulduğunda yön değiştiren gözlerin içindeki bıyık altı gülümsemeyi. Tedirgin olduğu zaman bir o yana, bir bu yana çarpan bilye  misali hareketi.

Kısacası ruhun aynası olan gözler bazen güzelliğin simgesi olup çıkar karşımıza. Ela gözler için bazen türküler yazılır, bazen cinayetler bile işlenir. 

işte o gözler varya...

HERKESİ OLDUĞU GİBİ DEĞERLENDİRMEK

Kendini öyle yanlız hissediyordu ki onu köşeye sıkıştıran yanlızlığının pençelerinden bir türlü kurtulamıyordu. Denemişti ama amansız pençelerden kurtulmak biraz zor gibi görülüyordu. Bir an düşündü acaba niye böyle bir yanlızlığın kucağında bulmuştu kendini. Oysa onu seven nice insanlar vardı bir zamanlar veya sevdiğini zannetiği. Acaba insanlar her zaman bir yöne çekmeye mi çalışmıştı ve belki de başarmışlardı bunu. Bir türlü bu benim dediği bir düşüncesi yoktu hep birilerinin taklitçiliğini yaptığını hissediyordu. Bu böyle olmamalıydı, zamanında öyle güzel düşüncelerle ayrılmıştı ki köyünden. Okuyup büyük adam olacaktı güya ama şimdi düşündüğü şeylerin kendine ait olmadığını hissetti bir an. 

Her zaman bu muhasebeyi yapmak ona öyle ağır gelmeye başlamıştı ki, bir an kendinin kendi olduğundan şüphelenmeye başlamıştı. Her sabah kalktığında aynada başka bir yüz görme korkusuyla yaşamaya başladı. Tamamen farklı biri olmuştu sanki. Hayır bu böyle devam edemezdi zaten o da farkındaydı bunun ama ne yapacağını bilememenin verdiği dayanılmaz ızdırap günden güne arttıyordu.  

Belki de beni değiştirecek birine ihtiyacım var diye geçirdi içinden. Sonra da güldü kendince. Hıh ben ne diyorum Allah aşkına. Bu küçük dünyasını nasıl aşıp biriyle beraber olucaktı ki. Hem de böyle içine kapanıkken. Duvarlar her gün üzerine doğru gelirken doğrulup her güne yeni bir başlangıç yapmak istiyor ama her gün bir önceki günden farksız geçiyordu.   

Hayatında bazı değişiklikler katmak istemişti ama bunların hiç biri tutarlı olmamıştı. Allahtan ki bazı şeylere çok sıkı bir şekilde bağlıyı. Yoksa onu hayata bağlayan hiç birşey kalmayacaktı belki de. Belki de önemsiz biriydi, kendinin insanların gözünde nerede olduğunu merak ediyordu. Kendine soracak olsanız sıradan biriydi işte, önemsiz, öylesine. Birileri onu göklere çıkarmaya çalışmasına rağmen o kendini bir türlü önemli biri olarak görmüyordu. 

Daha sonra sorunun insanların zihnindeki konumu olabileceğini düşündü. Yani kimi nasıl bir konuma koyması gerektiğine bir türlü karar verememişti. Zihninde birini canlandırdığında o kişinin yanında bir de soru işareti beliriyordu. Evet evet yapması gereken şey herkesi gereken konumunda değerlendirmek olmalıydı. Belki de bu sayede gereksiz düşüncelerden kurtulacaktı. Hem insanarın kendine karşı olan tavırlarını değerlendirirken daha da tutarlı olabilcekti. Daha doğrusu beklentilerini bu konumda tekrar gözden geçirecekti.

Bu kararı verdiğine inanamadı. İlk defa uzun bir zamandan sonra kendi başına bir karar veriyordu belki de. Bir an gülümsedi. Ve evet dedi belki de içinde bulunduğum karmaşık duruma bir son verecek olan şey buydu. En azından denemeye değer diye düşündü. Eğer bunu kendine kabul ettirebilirse, tanıdığı herkesi bir süzgeçten geçirecek ve onları terkrar olmaları gereken noktalara koyacaktı. Böylece özellikle son zamanlarda kafasını kurcalayan düşüncelerden kurtulabilecekti belki de. En azından bazı düşünceleri daha soğukkanlı göğüsleyebileceğine inanıyordu. 

Saatine baktı, bu tarihi bir yere not etmeliyim diye düşündü. Yapmaya kararlı olduğu şeyi mutlaka uygulayacaktı. Unutma dedi kendine, unutma herkesi kendi konumunda değerlendireceksin...

EN SON NE ZAMAN

En son ne zaman gökyüzünü seyrettiniz,

En son ne zaman kayan bir yıldız görüp dilek tuttunuz,

En son ne zaman gökyüzündeki güvercinleri görüp onlarla birlikte olmak istediniz,

En son ne zaman bulutları hayvanlara benzettiniz,

En son ne zaman ufka bakıp derinlere daldınız,

En son ne zaman annenizin sesiyle uyandınız,

En son ne zaman patlamış plastik bir topun peşinden koştunuz,

En son ne zaman körebe oynadınız,

En son ne zaman çelik çomak oynarken düşüp dizinizi yaraladınız,

En son ne zaman mahalledeki çocuklarla kavga ettiniz,

En son ne zaman çemberi en önce siz çevirdiniz,

En son ne zaman şeker yerken dişlerinizin çürüyeceğini düşünmediniz,

En son ne zaman bir horoz sesi duydunuz,

En son ne zaman yağmurun altında koşup her yerinizi çamura buladınız,

En son ne zaman azarladı sizi anneniz,

En son ne zaman patlamış mısırın bu kadar güzel olduğunu hissettiniz,

En son ne zaman bir rüya gördünüz hep görmek istediğiniz,

En son ne zaman sevdiniz saf ve gönülden

Ve en son ne zaman düşünmek istemediniz hiç bir şeyi,

Sahi en son ne zaman çocuk olmak istediniz?

DUYGU KARMAŞASI

Bu gün bir şeyler yazmak istiyorum. Konusu yok, sadece yazmak, beynimin köşelerine sıkışan düşünceleri harflerin notaları ile musikiye dönüştürüp o tatlı müziğin içinde sarhoş olmayı istiyorum. Yazmak, kalemin ucundan dökülen kelimelerle rahatlamak, dert ortağım defterime içimi dökmek istiyorum. Çok düşündüm hangi konuda yazsam diye ama konusu heyecan, mutluluk, sevgi, hüzün, beklenti, umut kısacası çok şey olabilen duygu karmaşası içinde iken bir tanım bulamadım içimdeki hislere. Heyecan vardı çünkü kalbimin çırpınışlarını hissedebiliyordum. Sıkıntı vardı çünkü içimde mana veremediğim bir burukluğu yaşıyordum. Ümit vardı çünkü yarınların çok daha güzel olacağına inanıyordum. Beklenti vardı çünkü insanlardan ümidimi hiç bir zaman kesmemiştim. Heyecan vardı çünkü... 

    Tarifsiz duygularla boğuşurken bu akşam, zamanın dişlileri arasına sıkışan günler de bir bir ezilerek geçiyordu. Gündüz açan çiçekler misali gecenin bitmesini bekliyor ve tomurcuk haliyle gövdesini zorlayıp açmaya çalışan ve ufuktaki güneşin doğmasını bekleyen bir çiçeğin duyduğu heyecanı yaşıyorum. Özgürlüğüne kavuşmayı bekleyen bir mahkum gibi gün sayan ve geçen günleri kar sayan...

Hayat Nedir?
Hayat Çetele Tutmak Değildir…

HAYAT;

Seni kaç kişinin aradığı,kiminle çıktığın,çıkıyor olduğun veya çıkacağın demek de değildir.

Kimi öptüğün,hangi sporu yaptığın,kimlerin seni sevdiği de değildir.

Hayat,ayakkabıların,saçın,derinin rengi de değildir.

Nerede yaşadığın veya hangi okula gittiğin de değildir.

Aslında hayat;notlar,para,giysiler,girmeyi başardığın ya da başaramadığın okullar da değildir.

HAYAT;

Kimi sevdiğin ve kimi incittiğindir.
Kendin için neler hissettiğindir.
Güven,mutluluk,şefkattir.
Arkadaşlarına destek olmak ve nefretin yerine sevgiyi koymaktır.

HAYAT;

Kıskançlığı yenmek,önemsemeyi öğrenmek ve güven geliştirmektir.

Ne dediğin ve ne demek istediğindir.

İnsanların sahip olduklarını değil,kendilerini olduğu gibi görmektir.

Her şeyden önemlisi hayatı,başkalarının hayatını olumlu yönde etkilemek için kullanmayı seçmektir.

İşte hayat bu seçimden ibarettir.

İnsanların en acizi dost edinemeyen,ondan daha acizi ise dost kaybedendir…

MUTLULUĞUN TANIMI

Büyük bir kedi, kuyruğuyla oynayan küçük bir kediye sormus: 
"Neden kuyruğunu kovalıyorsun?" 

Yavru kedi yanıt vermiş: 
"Bir kedi için en güzel şeyin mutluluk, mutluluğun da kuyruğum olduğunu öğrendim. Bu nedenle onu kovalıyorum, yakaladıgımda mutluluğa kavuşacagım." 

Bunun üzerine yaşlı kedi şöyle demiş: 
"Gençken ben de mutluluğun kuyruğum olduğuna karar vermiştim. Ama şunu farkettim; ne zaman onu kovalasam benden uzaklaşıyor, ne zaman kendi yoluma gitsem hep peşimden geliyor."

BİR YEMEK TARİFİ

BİR BARDAK GÜLÜMSEME İLE BAŞLAYIN
 BİR KAP DOLUSU DOSTLUK İLAVE EDİN
 BİR TUTAM YUMUŞAKLIK VE BİRAZDA NEZAKET TOZU İLE  KABARTIN
 BİR KAŞIK ÜMİT
 BİR BÜYÜK PORSİYON YARDIMLAŞMA
 ÇOK MİKTARDA ILIM
 BİR TUTAM ALÇAK GÖNÜLLÜLÜKLE ÇIRPIN
 KUVVETLENDİRMEK İÇİN BİR ÇORBA KAŞIĞI GÜVENE  İHTİYACIMIZ OLACAK
 BİR SADAKAT KASESİ İÇİNDE BİR ÖLÇÜ İNANÇ
 İKİ ÖLÇÜ AKLI SELİM VE BİRKAÇ DAMLA HOŞGÖRÜYÜ
 AZAR AZAR İLAVE EDEREK SEVGİYLE KARIŞTIRIN
 İKİ KAŞIK GÜLÜCÜK 1 KAŞIK SABIR VE BİR TUTAM ÖVGÜ  İLAVE EDİN
 ŞEVK İLE HİÇ DURMADAN KARIŞTIRIN
 VE ŞÜKRANLA TATLANDIRIN
 YEMEĞİN ADINI MERAK ETTİNİZ Mİ  ?
 
 "İNSANLIK"

TÜRK YALANLARI

1.Bir kereden birsey cikmaz.
2.Yarin tamam.
3.Ogle tatili yapmiyoruz.
4.Hic acitmayacak.
5..Simdi ben de seni arayacaktim.
6.Orijinal yedek parcasi.
7.Telefon sehirler arasina kapali.
8.Burada torpil gecmez.
9.Girilmez levhasini gormedim.
10.Yemege kalin.
11.Cok uzuldum.
12.Her bedene uyar.
13.Davetliydik ama gitmedik.
14.Bu kizi kimler kimler istedi.
15.Herkese esit zam yapildi.
16.Hatirasi var.
17.Herseyin en iyisine layiksin.
18.Sadece arkadasiz.
19.O benim agabeyim gibiydi.
20.Ben zaten boyle olacagini biliyordum.
21.Emrin olur.
22.Arkasindan degil, burada olsun yuzune de soylerim

AŞK DA DEPREM GİBİDİR

Ne zaman kimi vuracagini asla bilemezsiniz. Gece yarisi aniden, dipten yukselen coskulu bir dalga gibi kabarir içinizde. Toprak ayaginizin altindan kayiyor gibi olur ve en hazirliksiz oldugunuz anda bütün siddetiyle vurur. Sarsilir, neye ugradiginizi sasirirsiniz.  Heyecan,korku, kararsizlik, cesaret, aci, ofke,huzun,merhamet,siddet kaplar bir anda dunyanizi. Es dost yardima kossa da kolay toparlanamazsin. Bittiginde agir bir enkaz birakir geride. Daha kotusu, "tamamen bitti" sandiginiz sarsinti,hafif bir siddette artci soklar halinde yillarca surebilir. Kalbinizdeki kirik hat ara sira yoklar yeniden... 

ÜÇ SORU


Bir zamanlar bir kralin aklina söyle bir düsünce geldi: "Eger bir ise ne zaman baslayacagimi; kimi dinleyecegimi ve yapmam gereken en önemli seyin ne oldugunu bilseydim, girdigim her isi basarirdim.

" Aklina böyle bir fikir düsünce, kralligin dört bir yanina, kim kendisine her is için en uygun vakti, bu is için en gerekli kisinin kim oldugunu ve yapilmasi gereken en önemli seyin ne oldugunu ögretirse ona büyük bir mükafat verecegini ilan etti.

Bilgeler kralin huzurunda toplandi, fakat sorulara verdikleri cevaplar birbirinden tamamen farkli çikti. Ilk soruya cevap olarak; kimileri her hareketin dogru vaktini bilmek için önceden günlerin, aylarin, yillarin yer aldigi bir takvim hazirlamak ve siki sikiya buna uyarak yasamak gerektigini söylediler. "ancak böylece" dediler "her sey tam zamaninda yapilabilir". 

Digerleri ise her hareketin dogru vaktine önceden karar verilemeyecegini, kisinin kendisini bos eglencelere kaptirmayip, hep daha önce olmus olaylari izleyerek en lüzumlusunu yapabilecegini iddia ettiler. Bu defa baska bilginler de kral neler olup bittigine ne kadar ederse etsin, tek bir kisinin her hareket için en uygun vakte karar vermesinin imkansiz oldugunu; kralin, her seyin en uygun vaktini tespitte ona yardim edecek bir bilge kisiler konseyi kurmasi gerektigini söylediler. Fakat bu defa da baska bilginler; "Bir konseyin önünde beklemesi imkansiz bazi seyler vardir, bu islerin yapilip yapilmayacagina ancak tek bir kisi aninda kara verebilir" dediler. "Buna karar vermek içinse neler olacagini önceden bilmek gerekir. Neler olacagini önceden bilenler de yalnizca sihirbazlardir. Dolayisiyla her hareketin dogru vaktini bilmek isteyen, sihirbazlara danismalidir.

Ikinci soruya da ayni sekilde türlü türlü cevaplar geldi. Kralin en fazla ihtiyaç duydugu, en gerekli kisiler bazilarina göre danismanlar; bazilarina göre papazlar; bir kismina göre hekimler; daha baska bir kismina göre ise savasçilardi.

Üçüncü soruya, yani en önemli isin ne oldugu konusuna gelince; bazilari dünyadaki en önemli seyin bilim oldugunu söyledi. Bir kismi savasta ustalasmak; daha baskalari da dinî ibadet dediler.

Bütün cevaplar birbirinden farkli çikinca, kral bunlarin hiçbirisini kabul etmeyip hiç kimseye de ödül vermedi. Ama halâ dogru cevaplari aradigi için, bilgeligiyle ünlü bir münzeviye danismaya kara verdi. 

Münzevi, hiç ayrilmadigi bir agaç kovugunda yasar, yanina sade halktan baskasini kabul etmezdi. Bu yüzden kral üstüne sade elbiseler giyerek kendisini halktan biri gibi göstermeye çalisti ve yola düstü. Münzevinin kovuguna yaklastiklarinda atindan indi ve muhafizini da geride birakip yola devam etti. Kral yaklasirken münzevi kovugunun önüne çiçek tarhlari kaziyordu. Krali gördü, selamlayip kazmaya devam etti. Münzevi mecalsiz ve zayif birisiydi; küregini topraga her sokusunda bir parçacik toprak çikariyor, soluk soluga kaliyordu. 

Kral yanina gelip söyle dedi. "Ey bilge münzevi, size üç sorunun cevabini sormak için geldim. Dogru seyi dogru zamanda yapmayi nasil ögrenebilirim? En fazla muhtaç oldugum, dolayisiyla digerlerinden fazla ilgi göstermem gereken insanlar kimdir? En önemli ve her seyden önce kendimi verecegim isler nelerdir?"

Münzevi krali dinledi, ama cevap vermedi. Avuçlarina tükürüp kazmaya devam etti. "Yoruldunuz" dedi kral, " Küregi bana verin de biraz dinlenin." Münzevi, "Sagolun" diyerek küregi krala verip yere oturdu. Kral iki tarh kazdiktan sonra durup sorularini tekrarladi. Münzevi yine cevap vermedi; bu defa ayaga kalkti, elini kürege uzatti ve söyle dedi:

"Biraz dinlenin; bir parça da ben çalisayim." Fakat kral küregi ona vermeyip kazmaya devam etti. Bir saat geçti, bir saat daha. Günes, agaçlarin ardindan batmaya basladi; sonunda kral küregi topraga saplayip söyle dedi: "Ey bilge kisi, senin yanina sorularima bir cevap bulmak için geldim. Eger cevap vermeyeceksen, söyle de evime gideyim".

Münzevi, "Buraya kosarak birisi geliyor" dedi, "bakalim kim?" Kral arkasina döndügünde bir adamin kosarak kendilerine dogru geldigini gördü. Adamin karnina bastirdigi ellerinin altindan kan siziyordu. Kralin yanina ulasinca, kendinden geçercesine inledi, sonra da bayilip yere düstü. Kral ve münzevi, hemen adamin üstündeki elbiseleri çikardilar. Karninda büyük bir yara vardi. Kral yarayi elinden geldigince yikadi, mendiliyle ve münzevinin havlusuyla sardi. En sonunda kan durdu, adam kendisine gelince içecek bir sey istedi. Kral dereden taze su getirip ona verdi. Bu arada aksam olmus hana sogumustu. Kral, münzevinin de yardimiyla yarali adami kovuga tasiyarak yataga yatirdi. Yataga uzanan adam gözlerini kapatip derin bir uykuya daldi. Kral, kosusturmadan ve yapmis oldugu islerden öylesine yorulmustu ki esige çöktü ve uyuyakaldi; kisa yaz gecesi boyunca deliksiz bir uyku çekti. 

Sabah uyaninca nerede oldugunu, yatakta uzanmis ve canli gözlerle dikkatle kendisine bakan yabancinin kim oldugunu uzun süre hatirlayamadi. Kralin uyandigini ve kendisine baktigini gören adam; "Beni affedin" dedi, zayif bir sesle. Kral, "Sizi tanimiyorum, üstelik affedilecek bir sey yapmadiniz ki" dedi.

"Siz beni tanimiyorsunuz, ama ben sizi taniyorum" dedi adam. "Ben, kardesimi astirdiginiz ve mallarini elinden aldiginiz için sizden öç almaya yemin etmis bir düsmaninizim. Tek basiniza münzeviyi görmeye gittiginizi ögrendim ve dönerken yolda sizi öldürmeye karar verdim. Ama aksam oldugu halde dönmediniz. Ben de sizi arayip bulmak için pusulaya yattigim yerden çikinca muhafizlariniza rastladim, beni taniyip yaraladilar. Onlardan kaçtim, fakat yaramdan çok kan akiyordu. Yarami sarmasaydiniz kan kaybindan ölürdüm. Ben sizi öldürmek istedim, siz ise hayatimi kurtardiniz. Eger yasarsam simdiden sonra en sadik köleniz olup size hizmet edecegim ve ogullarima da ayni seyi emredecegim. Affedin beni."

Kral, düsmaniyla bu denli kolay baristigi ve onun dostlugunu kazandigi için çok mutlu oldu; onu affetmekle kalmayip usaklarini ve kendi doktorunu gönderip onun tedavisini yaptiracagini söyledi, ayrica mallarini iade edecegine de söz verdi. Yarali adamla vedalasan kral, kapinin önüne çikip münzeviyi aradi. Gitmeden önce, sormus oldugu sorulara cevap vermesini bir kez daha rica etmek istiyordu. Münzevi disarda, bir gün önce kazmis olduklari tarhlara çiçek tohumlarini ekiyordu. 

Kral ona yaklasti ve söyle dedi: "Sorularima cevap vermeniz için size son defa yalvariyorum!" yorgun dizlerinin üstünde çömelmeye devam eden münzevi, gözlerini kaldirip krala bakti ve, "Cevabinizi aldiniz" dedi. "Nasil aldim? Ne demek istiyorsunuz?" diye sordu kral. "Anlayamiyorsunuz" diye cevapladi münzevi. "Dün eger benim dermansizligima acimayip su tarhlari kazmasaydiniz, gidecek ve su adamin saldirisina ugrayacaktiniz ve yanimda kalmadiginiza pisman olacaktiniz. Yani en önemli vakit, tarhlari kazdiginiz vakitti; en önemli kisi bendim ve en önemli isiniz bana iyilik yapmakti. Daha sonra bu adam yanimiza kosarak geldiginde, en önemli vakit onunla ilgilendiginiz vakitti, çünkü eger onun yaralarini sarmasaydiniz, sizinle barismadan ölecekti. Dolayisiyla en önemli kisi oydu, en önemli is de onun için yaptiklarinizdi." 

"Bundan sonra su gerçegi unutmayin: Tek önemli vakit vardir, içinde ulundugunuz an. O an en önemli vakittir, çünkü sadece o zaman eimizden bir sey gelebilir. En önemli kisi, kiminle beraberseniz odur, zira hiç kimse bir baskasiyla bir daha görüsüp görüsmeyecegini bilemez; ve en önemli is iyilik yapmaktir, çünkü insanin bu dünyaya gönderilmesinin tek sebebi budur."

 
 
  Heute waren schon 1 ziyaretçi (1 klik) hier!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol