alewcanın sitesine hoşgeldiniz
  garip ve ilginçler
 

           (ARKADAŞLAR BU HİKAYELERİN HEPSİ ALINTIDIR)

Yaşadığımız şu üç günlük hayatta kimileri çocukları olmadığı için Allaha yalvarırken kimleride Allahtan korkmadan kendisine lutfedilen güzeliği hiçe sayarak cahilce davranıyorlar. Lütfen sizler bu hataya düşmeyin. Çünkü Allah-u Teala hiç bir kulunu rızıksız göndermemiştir yalan dünyaya.Sözünüz geçtiği sürece etrafımızdaki bu tür olaylara mani olalım.
Allah-u Tealanın rahmeti ve bereketi üzerimize olsun. Amin.



BUNU HERKESLE PAYLAŞMALIYIM DİYE DÜŞÜNDÜM!!!

BİR BEBEĞİN YARIM KALMIŞ GÜNLÜĞÜNDEN

5 Ekim: Bugün var edildim. Buradayım. Varım. Müthiş bir duygu bu. Var olduğumu henüz annem ve babam bilmiyor. Bir elma çekirdeğinden bile küçüğüm. Ama ne de olsa, ben benim. Varım ya! Bu bana yetiyor. Henüz bedenim belli belirsiz, yüzüm yok ama, varlığımı
ve benliğimi hissedebiliyorum. Bir kız olacağım ve baharda çiçekleri seveceğim.

19 Ekim: Biraz büyüdüm. Kımıldamam mümkün değil. Annem henüz farkında değil ama onun kanıyla besleniyorum. Kalbini dolaşıp gelen sımsıcak kan bana geliyor. Beni sevecek bir kalbin kıpırtılarını şimdiden hissediyorum. Annem beni çok sevecek. Annem için güzel bir sürpriz olacağım.

23 Ekim: Hiç göremediğim bir el ağzımı biçimlendirmeye başladı. Dudaklarımda onun dokunuşunu hissediyorum. Bu "el"in dokunduğu yerler dudağım damağım oluyor. Düşünün bir yıl sonra bu elin dokunduğu yerde tebessümler açacak, güleceğim. Dudağımdan ve dilimden sözler dökülecek. Herhalde önce "Anne!" diyeceğim. Anne duyuyor musun beni? Seninle
konuşacağım. Sana güleceğim. Kimilerine göre hâlâ daha var değilmişim… Nasıl olur? Varım ve gülücükler sunacak dudaklarım da olmak üzere ya… Hem sonra bir ekmek kırıntısı ne kadar küçük olursa olsun yine ekmektir.Öyle değil mi anneciğim? Ah bir konuşabilsem!

27 Ekim: Bugün pek mutluyum. İçimde tatlı bir kıpırtı başladı. Artık bir kalbim var. Kalbim atmaya başladı. Hayatım boyunca böyle atıp duracak. Sevgilerle dolduracağım kalbimi. Tıpkı anneminki gibi... Annem bedeninde iki kalbin birden atmaya başladığını bilseydi ne kadar sevinirdi ! Duyuyor musun anne?

2 Kasım: Her gün biraz daha büyüyorum. Kollarım ve bacaklarım da biçimlenmeye başladı. Hele bir büyüsün kollarım bak nasıl kucaklayacağım seni anneciğim. Şu ayaklarım da tamamlansın da, beraber çiçekli bahçemizde yürürüz. Belki birlikte okula gideriz.

12 Kasım: Ah evet… Bunlar, bunlar ne kadar sevimli ve küçük şeyler. Aman Allah'ım parmaklarım da çıkmaya başladı. Bunlarla çiçek toplayacağım, annemin elini tutacağım, kalem tutacağım. Belki de güzel bir şiir yazacağım. Anneciğim, orada mısın? Ellerimi ellerinin arasına koymak için sabırsızlanıyorum.

20 Kasım: Oh, nihayet.. Annem doktora gitti. Burada olduğumu öğrendi.. Yaşasın! Doktor teyze özel bir cihazla gördü beni. Ultrason diyorlarmış. Resmimi bile çekti. Sevinmiyor musun anneciğim? Seneye kalmaz kollarının arasında olacağım…

25 Kasım: Artık babam da burada olduğumu biliyor. Fakat henüz kız olduğumun farkında değiller. Onlara sürpriz yapacağım..

10 Aralık: Bugün yüzüm tamamlandı. Artık iki güzel gözüm, bir küçük burnum, dudaklarım ve yanağım var… Anneme benziyorum galiba…

13 Aralık: Artık çevreme bakabiliyorum. Etrafım çok karanlık ama olsun. Yine de mutluyum. Yaşıyorum ve varım. Kısa bir süre sonra gün ışığını görebileceğim, renkleri ve çiçekleri tanıyacağım. Rüyamda gördüm. Dünyada gökkuşağı diye bir şey varmış.. Onu çok merak ediyorum.. Anneciğim, babacığım sizin yüzünüzü de göreceğim. Tanışacağız…. Mutlu olacağız. Gülüşeceğiz..

24 Aralık: Kulaklarım daha iyi duyuyor artık. Anneciğim, senin kalbinin seslerini duyuyorum. Benim kalbimin atışlarını da sen duyabiliyor musun? Hatta sesini bile tanıyabiliyorum. Sesin ne kadar tatlı… Hiç duymadığım bir şey bu… Güzel ve sağlıklı bir kız olacağım. Kollarında uyuyacağım, yüzüne bakacağım, o tatlı sesini dinleyeceğim. Benim için ninni de söyleyecek misin anneciğim? Sen de beni özlüyorsundur mutlaka… Beni koklayacaksın.. Çok seveceksin, değil mi?

28 Aralık: Anne burada bir şeyler oluyor. Doktor abla neden mutsuz bakıyor böyle... Sen acı çekiyor gibisin. Kalp seslerin değişti... Sustun. Benimle niye konuşmuyorsun anne? Anne… Anne… Anneciğim… Yüzümde soğuk bir şey hissediyorum. Anne, yüzümü parçalıyorlar... Anne bir şeyler yap… Anne… Kolumu çekiyorlar anne… Canım yanıyor anne... Anne… Ayaklarımı parçalıyor bu şey anne... Beni sana bağlayan damarı kopardılar anne… Anne kalbimi parçalıyorlar… Anneciğim… Anne… Anne… An… Ah!

Kürtajınız tamamlandı hanımefendi. Geçmiş olsun!

                                            BİR GECE MORGTA

Evet ArkadaşLar Size Yaşanmış ßi oLayI anLatacam
yıL 1989 17 yaşlarında
ßi genc trafik kazasında çok agır yaranmıştı yüzü kanlar içinde
sağ elinin parmakları kopmuş bir gencti
hastahaneye yetiştirilemeden ölmüştü Yani tamamen kalßi durmuştu...
bir gün boyunca morgda kalmıştı cesedi
bu olaya inanmıyan gencin dayIsI Önün cesedini görmek istemişti
Ve morga gitmişti ona Sarılmıştı o sırada kalb atışlarını hissetmişti
yani AnLayacagınız Yeniden diriLmişti
1 Gece morgta kaldıktan sonra diriLmişti

                    KARISININ CESEDİNİ 5 AY YATAĞINDA GİZLEDİ

Eşinin ölümüyle şoka giren yaşlı İngiliz, eşinin cesedini 5 ay süreyle evinde sakladı.

34 yıllık eşinin ölümüyle büyük bir şok yaşayan yaşlı İngiliz Howard Lewis, 5 ay boyunca cesedini evindeki yatağına yatırdığı eşinin ölümünü gizleyerek, yaşamına hiçbir şey değişmemiş gibi devam etti. Komşuları, evden gelen kokudan ve uzun süredir 79 yaşındaki Elizabeth Lewis'in görmediklerinden şikayetçi olarak polisi arayınca Howard Lewis'in gizlediği gerçek ortaya çıktı.

Pontypridd'deki eve gelen Polislere, "Eşim uyuyor" yanıtını veren Lewis, polisler eşini üst kattaki yatağında ölü bulunca, eşinin 5 ay önce öldüğünü itiraf etti.

Konuyla ilgili araştırma yapan polisler, son 5 yıldır Alzheimer hastası olan eşine bakan Lewis'in, eşinin ölümüne çok üzüldüğü ve onun evden gitmesini istemediği için ölümünü gizlediğini açıkladı. Evlerini ziyaret eden kimse olmadığı için, komşularının şikayetlerinden önce durumun fark edilmediği açıklandı. Yaşlı adamın olayın anlaşılmaması için evin her yerine soğutucular kurduğu, ayrıca eve sürekli oda parfümleri sıktığı ifade edildi. Komşuları, yaşlı adamın evdeki perdeleri uzun zamandır açmadığını da söyledi. 
                                

                              TÜRKİYE'DEN ÖLÜM VAKALARI

 Kurban bayramında kaçan koçların boynuzlarını bir yerlerine sokması
sonucu ölüm (K.Maraş'ın Çoğulhan Kasabası).

* Mideye kaçan sineği öldürmek için ağza Sheltox sıkmak suretiyle ölüm (İstanbul/Sultanbeyli)

* Bir arabaya 11 kişi binip viyaduğe uçmak (Molla Gürani Viyadüğü/İstanbul)

* Katta olmayan asansöre binme teşebbüsü (Ali Kırca/Kuruçesme'deki evinde; sadece yaralanma).

* Balkona 50 kişi çıkılması sonucu balkonun çökmesiyle oluşan toplu ölüm.
(Dudullu'da bir Köy nişan töreninde).

* Ormanda zehirli mantarları ailece yiyerek," anaa ne guzel!" deyip akşama evde ölü bulunan Türk ailesi (Datça'da).

*Yatağındaki tahtakurusu veya bilimum haşeratı öldürmek için yatağı
ilaçladıktan biraz sonra uykuya dalarak göçmek (Bodrum/Yalıkavak Köyü).

* Elektrik direğine yaslanıp ayakkabısına kaçan taşı ayağını silkeleyerek
çıkarmaya çalışan kişinin, elektrik çarptığını sanan yardımsever bir laz
tarafından kafasına kürek, kalas vb vurularak ölmesi. (Rize/Ardeşen
Kasabasi/Tunca Köyü'nde).

* Yolda mutlu, mesut yürürken kafaya balkon düşmesi (Gene Dudullu'da).

* Para çekmek amacıyla girilen bankamatik gişesinde elektrik çarpması
sonucu
ölüm. (Ziraat Bankasi, Bozcaada Şubesi)

* Trafik kazasından yaralı olarak kurtarılıp, hastaneye kaldırılırken
ambulansın kaza yapması sonucu ölüm. (Ülkemizin bir çok şehrinde)

*Alkollü durumda TEM otoyolunda seyreden bir araçtaki beş kişinin;
süper fm'de çalmaya başlayan oynak bir şarkı sonrası aracı sağa çekmesi ve
Otoyol da göbek atmaya başlaması üzerine 5 kişiden 3'ünün ayrı ayrı araçların
çarpması sonucu ölümü (Adapazar/Hendek).

*Bir isçinin 600 tonluk press makinasının arasından
emeklemek suretiyle gecerek ucundaki 2450 santigratlik firında
sigarasını yakmaya calismasi.
(Karabük Demir Çelik Fabrikalari)

*Traş olurken berberin "rahatlatır" güdümlü, boynu
aniden saga sola çevirme hareketi sonucu, boynun kirilmasi.
(Erzurum, Merkez Berber Salonu)

*Denizcilik işletmesinin Gaziantep tankerinde geçen bir
olay: Geminin üçüncü mühendisi kontrol için geminin buhar
kazanina girer (kimseye haber vermemiştir). Daha sonra işgüzarın biri
"niye bu kazan kapağı açık" der ve kapağı kapatir akabinde gemi
sefere cikar.
(Kocaeli/Dilovasi Iskelesi)

*Bir marangozhanede çalişan isçiler iş çıkışı
üzerlerindeki talaşlari kompresör ile temizlemektedirler. Bu arada
arkadaşına yardımcı olan isçi Ali, şaka olsun diye, Burhan'ın neticesine doğru
hava tutar. Buna içerleyen Burhan, "öyle şaka olmaz böyle olur"
diyerek hava tabancasını alır ve Ali'nin makatına sokar.
Bağırsaklari patlayan Ali hastane yolunda hakkın rahmetine kavuşur.
(Istanbul, Ayazaga Sanayi Sitesi)

*Nüfus sayımı nedeniyle bomboş olan otoyolda bir sayım
görevlisinin bariyerlere girmesi sonucu ölümü.
(TEM otoyolu Gebze mevkii)

*Aynı iş yerinde biri gündüz bir gece vardiyasinda
olmak üzere çalişmakta olan baba oğuldan biri mobylette motor ile
gitmekte digeri ise bir baska mobylette ile eve dönmekte iken,
yol üzerindeki sert bir virajda karşılaşmaları ve
birbirlerine selam vermek isterken çarpışıp beraberce ölmeleri.
(Konya, Meram Mahallesi)

*Kafasinda mermer kirdirmaya çalisan medyatik karatecilerin travma sonucu ölümü (Esenler Karete Salonunda)

*Kurtarmaya gelen ambulansin suratiniza park etmesi. (E5 Otoyolu, Kumburgaz mevkii)

*Bir lunaparkta kafadar iki gecebekçisinin uçan sandalyeyi çalıştırıp binmeleri ve durduracak kimse olmayınca inemeyip
sabaha kadar kusarak hayatlarını kaybetmeleri.(göztepe)

                             TARİH BOYUNCA UYGULANAN İDAM ÇEŞİTLERİ

İspanyol eşeği: Mahkum, eşek biçiminde yapılmış bir kütük düzeneğe oturtulur, ayaklarına giderek artan ağırlıklar bağlanırdı. Sonunda mahkum ikiye bölünerek ölürdü.

Toptan atılma: Bazen mahkum, bir topun ağzına bağlanır ve top ateşlendiğinde mermi kişinin bedeninin içinden geçerdi. Bazen de mahkum büyük bir topun içine mermi niyetine yerleştirilir, sıkıştırılmış barut ateşlendiğinde paramparça olurdu.

Tekerlek: Tekerlekler çok değişik biçimlerde kullanıldı. Örneğin, kişi özel yapılmış dev bir tekerliğin dış kenarına bağlanıyor ve sivri kazıkların ya da bir tepenin üzerinden aşağı yuvarlanıyordu.

Demir kadın: Kadın biçiminde, bir insanın ancak sığacağı büyüklükte yapılan tabutların içi sivri demirlerle donatılıyor. Mahkum bu tabutun içine konularak kapağı kapatılıyor.

Sarkaç: Kişi bir masaya sırtüstü yatırılıp bağlanıyor. Çok büyük, ağır ve keskin bir baltanın bağlandığı sarkaç mahkumun üzerinde sallanmaya başlıyor. Sarkacın ipi yavaş yavaş bırakılarak, her salınımda mahkumun bedeninin doğranması sağlanıyor.

Demir kap: İçine fareler doldurulan büyükçe demir bir kap, açık ağzı karın bölgesine gelecek şekilde mahkumun vücuduna yerleştiriliyor. Ardından bu kap ısıtılıyor. Fareler can havliyle mahkumun karnını kemirip kaçacak yer arıyor. Böylece mahkum iç organları fareler tarafından kemirilerek ölüyor.

Germe: Tarih boyunca mahkumların el ve ayakları bağlanarak gerdirmek yöntemiyle ölmesini sağlayan değişik mekanik yöntemler geliştirildi.

Böceklerle öldürme: Kişinin zemine sabitlenmesi, üzerine bal gibi tatlıların sürülmesi ve böcekler tarafından yenilmeye bırakılması gibi pek çok türü var.

Atlarla parçalama: Mahkum kol ve bacaklarından, 4 ayrı yöne koşturulacak olan atlara bağlanırdı. Ardından atlar koşturulurdu.

Kafa kesme: Bu infaz yöntemi 16 ve 17′nci yüzyılda Avrupa’da ölüm cezasının en insancıl yolu olarak kullanılmıştır. 1789 Fransız devriminde ise kafa kesmek için Giyotin adlı özel alet geliştirildi. Giyotin, Fransa’da uzun yıllar kullanıldı.

Öldüresiye dövme: Bu yöntemin son örneği, sahipleri tarafından ölünceye kadar dövülen Amerikalı kölelerdir.

Kaynatma: Ortaçağ’da popüler olan yöntem. İnsanlar bağlanarak, ağır ağır ısıtılan dev kazanlarda haşlandı.

Gömme: Çağlar boyunca tüm dünyada yaygın olarak kullanıldı. Örneğin, Hindistan’da kadınlar boyunlarına kadar kuma gömüldü ve kafası güneşte pişmek üzere terk edildi. Arap ülkelerinde de yaygın biçimde kullanıldı.

Yakma: Avrupa’da inançsızlar, cadılar ve iffetsiz kadınlara engizisyon döneminde sıklıkla uygulanırdı. Mahkum bir kazığa bağlanır ve çevresinde ateş yakılırdı.

Vahşi hayvanlara atılma: İlk Hristiyanlar aslanlara atılıyordu.

Deri yüzme: Keskin bir bıçakla canlı canlı suçlunun tüm derisi yüzülüyordu. Deri solunumu duran mahkumu acılı ve uzun bir ölüm bekliyordu.

Parçalanma: Mahkum henüz canlıyken balta, satır ya da testerelerle parçalara ayrılıyordu. Arap ülkelerinde 20′nci yüzyılda bile biçimde uygulandı. En son Suudi Arabistan yetkilileri, 1987 yılında Kabe’yi basan bir grubu bu şekilde öldürdü.

Kazığa oturma: Bilek kalınlığında bir kazık, mahkumun kuyruk sokumundan başlayarak ensesine kadar sokulurdu. Kazığın omurilik ve iç organlara zarar vermemesine özen gösterilirdi. Ardından kazık mahkumla birlikte dikilir ve mahkumun ölmesi günler sürerdi.

Demir sandalye/Demir yatak: Bu demir eşyalar iyice beslenmiş bir ateşle çevreleniyor ve bunların üzerindeki kişiler ölünceye kadar kızartılıyordu.

Boğma: Çok değişik biçimlerde kullanılmıştır. En yaygın olanı denizdir. Belki de en iyi bilinen varyasyonu cadı testidir. Su eğer kadını reddederse kadın yüzer. Bu da kadının suçlu olduğunu gösterir ve infaz edilirdi. Eğer su kadını kabul ederse kadın boğulur ve bu da kadının suçsuz olduğunu gösterir.

Zehir: İlginçtir ki zehir, infazın yaygın bir biçimi olmamıştır. Zehirin en çok tanınan kurbanı, baldıran zehirini içmeye zorlanan Sokrates’tir.

Ezme: Mahkum zemine yatırılır ve üzerine aşama aşama ağır taşlar yerleştirilirdi. Mahkumun nefessiz kalarak öldüğü bu yöntemde, cellat, ölüm zamanını istediği gibi uzatabilirdi.

Testereyle kesme: Suçlu testere ile ikiye bölünür.

Yüksekten atma: Mahkum yüksek bir uçurum ya da kale burcundan aşağı atılır.

Çuvala koyma: Suçlu yılan, akrep, kedi, köpek gibi hayvanlarla büyük bir çuvalın içine konurdu.

Aç bırakma: Kişi bir hücre ya da kafese konur ve yiyecek verilmez.

İki ağaçla ikiye ayırma: İki ağaç, birbirlerine doğru çekilir, mahkum bir kol ve bacağı bir ağaca, diğer kol ve bacağı da diğer ağaca bağlanırdı. Ağaçlar bırakılınca mahkum gerdirilmiş olur ve acı içinde ölürdü.

Garotte: Askı ve idamın karışımı bir yöntem. Bir ucu duvara tutturalan ipin diğer ucuda mahkumun boynuna dolanır. Mahkum itilerek, çekilerek ya da ayakları kaldırılarak boğulur.

Sürükleme: Kişi bir ata bağlanır ve ölene kadar sürüklenir.

Su veya civa ölümü: Mahkum ölünceye kadar su veya civa içmeye zorlanır.

Okla vurma: Vikingler tarafından uygulanmıştır. Acıyı uzatmak için ölümcül olmayan bölgeleri hedef almışlardır.

Taşlama: Kişi, ölene kadar taşlanır. Taşlamada, kişinin üyesi olduğu topluluk da bu taşlamaya yardımcı olurdu. Arap ülkelerinde yakın zamana kadar kullanıldı.

Yarma: Suçlu kendindeyken gövdesi açılır ve iç organlar tek tek çıkartılıp, kendisine gösteriliRDİ.

                                        KATİL ÖRÜMCEKLER

1970'lerde, saçları dimdik, yukarıya doğru kalıp gibi yaptırmak moda olmuş. Buna uymak için insanlar saçlarını yaptırıyo, haftalarca da yıkamıyolarmış. Bir liseli kız, okulundaki en yüksek saç yarışmasını kazanmak için saçlarını bu şekilde yaptırmış. Eve dönerken saçları örümcek ağına takılmış ama farketmemiş. Okuldaki yarışmayı kazandıktan sonra saçlarını bi'kaç hafta yıkamamış. E havasını atacak ya, banyoya kafasına bi torba geçirip giriyomuş.

Bi gün okulda sınav olurken kız aniden, şak diye bayılmış. Hastaneye kaldırmışlar, fakat maalesef kurtaramamışlar. Doktorlar ölüm nedenini anlamak için otopsi yaparken, kızın saçlarını aralayınca morgu binlerce örümcek basmış. Meğerse kızın takıldığı ağdaki örümcek, kafasının içine yumurtlamış ve o örümcekler sonraki birkaç hafta da kızın kafa derisini kemirip beynine girmişler. Bu olaydan sonra Amerika'da, saçlarını öyle havaya doğru yapmak yasaklanmış.

                                   YUMUŞAK SAKIZIN SIRRI

Amerika’da ilk “yumuşak sakız” olarak piyasaya çıkan Bubble Yum sakızını çiğneyen bi kadının bi zaman sonra karnı kocaman şişmiş ve kadın kurtarılamayarak ölmüş. Şüpheli bi ölüm olmasından ötürü kadına otopsi yapılmış. Sonuçta da görülmüş ki, zavallı kadının karın boşluğunda yüzlerce örümcek var ve bunlar kadının iç organlarını yemişler. Meğerse Bubble Yum sakızlarının yumuşaklığı, içine katılan ‘örümcek yumurtaları’ ile sağlanıyomuş! 
                                     

                                                DELİRTEN AKREP

Köyün birinde genç bi kadın yalnız başına mısır tarlasında çalışırken, kolunu bi mısır kabuğu kesmiş. Kesik bayağı derinmiş. Kolunda şiddetli bi kanama başlamış. Kadıncağız da kan görmeye dayanamazmış. Hemen oracıkta, olduğu yere bayılıvermiş. Bir süre sonra ayılmış ve evine dönmüş.

Aradan epey bi zaman geçmiş. Kadının yarası kapanmış ama kolu şişmeye başlamış. Sürekli bi karıncalanma hissi varmış kesiğin olduğu yerde. Durum böyle olunca, kadını doktora götürmüşler. Doktor muayene etmiş ama bi'şey bulamamış. Kesiğin mikrop kaptığını, bunun sonucunda da deri altında iltihap oluştuğunu düşünerek, şiş bölgeyi kesip içindeki iltihabı akıtmaya karar vermiş. Şişkin yere neşteri vurmasıyla kadının kolundan binlerce minik akrep dışarı fırlamış. Tabii kadın oracıkta kafayı yemiş.

Meselenin aslı sonradan anlaşılmış. Meğer mısır tarlasında kadın baygınken bir akrep kadınının kesik koluna yumurtalarını bırakmış. Minik akrep yavruları da yumurtalarından çıkmış ve kadının kolunda gelişmeye başlamış. Gerisi de malum işte. Kadıncağız hala akıl hastanesinde, "Kolum şişti, kolum şişti" diye dolanıyomuş.

                                               PELERİNLİ YARATIK

18 yaslarinda bir genç kiz olan Selin, ailesiyle birlikte Ankara'nin Küçükesat semtinde izbe bir zemin katta yasiyordu. Maddi zorluklar yasayan aile, iki katli bir binanin zemin katinatasinmisti.

Üst katta ev sahibi oturuyordu. Selin bu arada ileride esi olacak ev sahibinin oglu Mert ile flört ediyordu.

Tasindiktan bir süre sonra, evdeki garip olaylar ortaya çikmaya basladi. Dairenin arka tarafi tamamen karanlikti. Bir oda, banyo ve mutfagi içeren bu bölümde gündüz bile isik yakma zorunlulugu vardi.

Selin'in ailesinin her ferdi bu olaylardan nasibini aldi. Anne sükriye Baydar evde sürekli garip sesler isitiyor, evde kimse yokken birilerinin terliklerini sürükleyerek banyoya girdigini duyuyordu. Evin küçük kizi Sinem, uykusunda rahatsiz ediliyor ve basucunda ona bakarken gördügü hayalete benzer bir varligi tarif ediyordu. Tüm bu olaylarin odaklandigi yer, evin o arka karanlik bölgesi ve oradaki odaydi.

Güngör Baydar, bir gece yine bu karanlik bölümdeki odada yatiyordu. Bir huzursuzluk hissi içinde uyandi. Üzerinde bir agirlik hissetmis ve hareket edememisti. Zorla gözlerini açabildi. Agirliktan dolayi baska bir hareket yapmasi olanaksizdi. O da aynen kiz kardesi gibi, elini tutarak onu izleyen bir varlik gördü. Karanliktan dolayi yüzünü net olarak görememisti. Ancak diger ayrintilar çok açik ortadaydi.

Varlik, sivri külah seklinde siyah bir sapka takiyor ve pelerin giyiyordu. Bir süre sonra ortadan kayboldu. Selin ailesini heyecan içinde uyandirip olanlari anlatti ve varligi tarif etti. Ancak ailesi bütün bu olanlara anlam veremediklerinden, zaman zaman kabus gördüklerini düsündüler.

Olayin sabahi, annesi evden ayrilinca, arka bahçede yukari direkt baglantisi olan merdivenden Mert inip, eve girdi. Selin ve kiz kardesi olayin etkisinden kurtulmus ve bunu kimseye anlatmamaya karar vermislerdi. Bunu yapacaklardi ama iste o zaman inanilmaz bir sey oldu.

Mutfaktaki masanin etrafinda toplanmis oturuyorlardi ki, Mert, Marlboro marka sigara paketini çikarip masanin üstüne koydu ve elindeki kalemle üstüne bir seyler çizmeye basladi. Iki kardes çizdigi sekil karsisinda dehsete kapildilar. Mert, Selin'in tarif ettigi sivri sapkali ve pelerinli varligi çizmisti. Ardindan iki kardese dönüp "Dün gece böyle esrarengiz bir varlik tarafindan uyandirildim" dedi.

 

 
  Heute waren schon 1 ziyaretçi (2 klik) hier!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol